Hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz.

İletişim için adminiubkfk@gmail.com.

26 Haziran 2009 Cuma

Yazarlık Mertebesi

Yazar olmak isteyen arkadaşlar mail adreslerini adminiubkfk@gmail.com adresine mail atarak yazarlık davetiyesi alabilirler. Yalnız blogger'a kayıt olabilmek için gmail adresi gerekiyor. Benden bilmeyin, Blogger'ın uygulaması bu. Eğer gmailiniz yoksa ve almaya üşeniyorsanız, arzu ettiğiniz mail adresini söyleyin ben alırım. Sonra şifresini değiştirirsiniz.
Sizi yollayan linki izleyip profil yaratacaksınız. Sonra ver elini blog ortamları. Anlatmaya gerek görmedim, zira blogger elinizden tutup götürüyor. Problem çıkmaması lazım.
Önemli not: Profil alırken lütfen en azından isminizi girin. Kimin ne yazdığını anlayabilmek ve birbirimizi tanıyabilmek için böyle bir ricada bulunuyorum.
Profiliniz yarattıktan sonra www.blogger.com'da gmail adresiniz ve gmail şifreniz ile giriş yaparak profilinize girebilirsiniz. Dashboard'da "new post", "edit post" ve "settings" olacak. Edit post ile sadece kendi yazılarınızla oynayabiliyorsunuz. Settings kısmında ise henüz anlamadığım (ve gereksiz gördüğüm) mailsel bir olay ve yazarlığınızı silme seçeneği var.
Başlık yazma kısmı ise yine kendini açıklayan cinste. Problem yaşayacağınızı sanmıyorum. Yazılarınıza fotoğraf ve video eklenebiliyor (sol üst), aklınızda bulunsun.
Yazılarınıza daha rahat ulaşılabilmesi için sağ alttaki etiketleme kısmına uygun gördüğünüz etiketleri yazmanızı tavsiye ederim.
Yazınızla ilgili bir probleminiz/eksikliğiniz var ise ben buradan düzeltirim. Mail atmanız yeterli.
İyi yazmalar.
Devamını okuyun...>>

Makam ve Nefes

“Başlangıçta sukut var idi. Ve her yer karanlık idi. Ve yaradan Yegâh makamında terennüm eyledi. Ve bu ışıltılı nağme ile etraf nur oldu. Ve bu nağme boşlukta yankılandı. Ve yaradan, bu yegâh nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, birinci gün.
Ve Yaradan Dügâh makamında terennüm etti. Ve suların ortasında bir azim kubbe peyda oldu. Ve kubbe ta arşa kadar yükseldi. Ve nağme, işte bu kubbede yankılanıp geri döndü. Ve Yaradan bu Dügâh nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, ikinci gün.
Ve yaradan Segâh makamında terennüm etti. Nağme çöllerde ve enginlerde yankılanıp geri döndü. Ve yaradan bu Segâh nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve terennüme, devam etti. Nağme ile mest olan toprak, ot ve tohum veren sebze ve meyve veren ağaçlar hâsıl etti. Ve akşam oldu ve sabah oldu, üçüncü gün.

Ve Yaradan Çargâh makamında terennüm etti. Ve bu nağme, vecde gelip ışıl ışıl ışıldayan yıldızların ve kendisiyle, Yaradan’ın hem Gündüz’e hâkim olduğu Güneş ve hem de geceye hâkim olduğu Kamer’in bulunduğu göklerde yankılanıp geri döndü. Ve yaradan bu Çargâh nağmenin güzel olduğunu gördü, dördüncü gün.
Ve Yaradan Pençgâh makamında terennüm etti. Ve bu nağme, envai çeşit deniz canavarıyla ve türlü türlü canlı mahlûkatla kaynayan deniz dibinde ve çeşit çeşit kanatlı kuşla dolu semada yankılanıp geri döndü. Ve yaradan bu Pençgâh nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, beşinci gün.
Ve Yaradan Şeşgâh makamında terennüm etti ve gelecek olan yankıya kulak kabarttı. Ancak bu kez, nağme yankılanmadı. Bununla birlikte Yaradan baktı ki, uzaklarda bir yerden aynı makamda bir avaz gelir, hemen tanıdı: Cins cins canlı mahlûkatın ve yürüyenlerin ve sürünenlerin ve denizdeki balıkların, göklerdeki kuşların ve her şeyin hâkimi ilan edip mübarek kıldığı İnsan’ın sesiydi bu. Yaradan bu sesin pek o kadar çirkin olmadığını gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, altıncı gün.
Ve yaradan Heftgâh makamında es eyleyip sustu. Çünkü sesini Yer ile Gök arasındakilere işte böyle duyurmuştu. Ve Yaradan, yedinci günü mübarek kılıp takdis eyledi ve dinlendi.
Ve Yaradan, yeri toprağından adam yaptı ve onun burnuna, makamı gizli bir nağme üfledi. Adam bu nağmenin güzel olduğunu gördü. Çünkü adam artık yaşıyordu ve onu yaşatan bu nefes idi. Ancak ada ve onun sol kaburga kemiği, meyveyi ısırıp yasağı çiğneyince, kendilerini diri kılan bu nağmeyi unuttular ve Aden’den kovuldular.” Diye başladı Neyzen İhsan Efendi. Gözlerini kapatan İhsan Efendi çektiği nefesle ruhunu hafifletti, nefesini neye verirken de ruhunu neyin içine üfledi. İzahı zor Yegâh makamında bir beste ile başladı akşama, peşi sıra Dügâh, Segâh, Çargâh, Pençgâh, Şeşgâh ve Heftgâh makamından parçalarla devam etti. Dinleyenlerin demlenmeyi bekleyen bedenine meze ekledi bu ses. Ruhları şeffaftan beyaza döndü her bestede. Sanki Yaradan, İhsan Efendiyi derme çatma nasıl ayakta durduğu bilinmeyen bu demgaha lütfetmişti. İhsan Efendi, son besteyi de üfledikten sonra derin bir nefes çekti ve kısık sesle “Âmin” dedi. Gözlerini açtı, neyini bıraktı. Yanındaki sehpayı üzerindeki karafakiyi ve suyu devirmeden nazikçe yamacına çekti. Kabından çıkardığı udun tellerini ince bir hareketle titrettiği gibi yüzüne tatlı bir gülümseme geldi. Sakinin rakısını doldurmasını bekledi. Gence başı ile teşekkür etti. Kendisini bekleyen güler yüzlü kalabalığa elinde rakısıyla dönüp “Afiyet olsun!” dedi ve rakısından bir yudum aldı. İhsan Efendiyi bekleyen cemaat mezelerinden atıştırıp demlenmeye başladı.

İhsan Oktay Anar'a ithaf edilmiştir.

Devamını okuyun...>>